“Jina” yeni hayat, “Mahsa” ise “ayın güzelliği” demektir. Beni yakından tanıyanlar bana “Jina” der. “Mahsa” ise benim diğer ismim, yani kullanmak zorunda kaldığım ismim. İran’da Jina yasak olduğu için adım Mahsa olmuş. Öyle görünüyor ki yasaklar, doğumumla başlamış ve ölümüme kadar da hayatımın her noktasında beni bulmuş.
İran’ın Saqqez kasabasında büyüdüm. Küçükken yüzme, müzik ve resim eğitimi aldım. Sanat ve müzikle iç içe olmayı çok severdim. Hayalim özgür ve aydın bir ortamda doktor olmaktı. Bu yüzden merakıma fazla dayanamayarak küçük yaşta eczanede çalışmaya başladım. Annem ve babam üniversiteye gitmem ve hayallerimi gerçekleştirmem için beni her zaman desteklerlerdi. Bu sebeple çok şanslı olduğumu düşünürdüm. Ölmeden önce üniversitede Mikrobiyoloji okuma hazırlıkları yapıyordum. Maalesef hayalime kavuşamadan aranızdan ayrıldım, hatta ayrılmak zorunda bırakıldım. Arkadaşlarımla vakit geçirmekten hoşlanıyordum. Toplumsal olaylara karşı duyarlıydım. İran’daki baskıcı rejim altında bile, ailemle mümkün olduğunca normal bir yaşam sürmeye çalışıyorduk. Nereden bilebilirdim ki saçımın bir tutamı yüzünden öleceğimi?
“Ben Mahsa Amînî, Henüz 22 Yaşındayken Öldürüldüm”
16 Eylül 2022 tarihinde öldürüldüm. Henüz 22 yaşındayken, tatil için gittiğim Tahran’da “ahlak” polisleri tarafından başörtümü doğru takmadığım gerekçe gösterilerek herkesin gözü önünde gözaltına alındım. Zorla bir minibüse bindirildim. Bilmediğim bir yere götürüldükten sonra işkence ile öldürüldüm. Oysa resmi makamlar gözaltında fenalaşarak öldüğümü söylüyor.
Rejim, bize ahlaklı kadın olmamız için katı kurallar koyar ve bu kurallara uymamızı ister. Eğer karşı gelirsek tutuklanır, cezalandırılır ve hatta idam bile edilebiliriz. Toplumun ahlakını bozduğumuz iddia edilerek suçlanırız. Ahlaki düzen gerekçesiyle nasıl davranmamız ve nasıl giyinmemiz gerektiği sürekli olarak bize dayatılır. Eğer rejimin hoşuna gitmeyen bir şey yaparsanız -ki yanlış yaptığımı düşünmüyorum- bir gün siz de tıpkı benim gibi gözaltına alınıp ölebilirsiniz.
“Halk Özgürlük İstiyor”
“Mahsa’nın ölümünden sonra İran’da ortalık savaş alanına döndü. İnsanlar, onun öldürülmesine öfkelenerek sokaklarda rejime, ahlak polislerine ve sisteme tepki gösterip özgürlük çığlıkları atıyordu. Belki Mahsa yoktu ama bıraktığı etki çok büyüktü. Görünen o ki İran yönetimi tepkilerden rahatsızdı. Protestoları bastırmak için aldığı önlemlerle birçok mücadelecinin ölmesine ve tutuklanmasına neden olmuştu. Tepkiler dünya geneline yayılarak çığ gibi büyürken birçok kadın, sosyal medya hesaplarından saçlarını kestiklerini gösteren videolar yayınlamaya başladı. İnsanı duygulandıran bu görüntülerin ortak noktası şuydu: “Hepimiz Mahsa’yız ve dilediğimiz gibi yaşamak bizim insanlık hakkımız.”
Peki Kim Bu “Ahlak Polisleri”?
2005 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad tarafından oluşturulan, diğer adıyla İrşad devriyeleri olarak bilinen ahlak polisleri, toplumsal düzenin İslami kurallara göre uygulanmasını sağlamaya çalışan yetkili kişilerdir. Kurallara uymayanları ya uyarır ya da cezalandırırlar. Üç kadın ve üç erkekten oluşan bu ekiplerde kadınlar kadınlarla, erkekler de erkeklerle muhatap oluyor. Mahsa’yı, saçının göründüğü gerekçesiyle gözaltına alan da yine bir kadındı. Adalet ve hukuk yerle bir edilerek, İslami düzen adı altında insanların özgürlükleri ve özel hayatları gasp ediliyor. “E tabi, bizde her şey güllük gülistanlık mı?” diye düşünebiliriz; bizim sadece ahlak polislerimiz yok demek yanlış olmaz.
Ne yazık ki İran’da kadınların başörtüsü takması ve vücut hatlarını belli etmeyen giysiler giymesi zorunludur. Erkeklerin de İslami kurallara uygun giyinmesi gerekiyor. Kamuya açık alanlarda kadın ve erkeklerin birlikte bulunmaları, özellikle evli değillerse, sıkı bir şekilde denetleniyor. Alkol kullanmak, karma cinsiyetli partiler ve İslam’a aykırı görülen diğer etkinliklerin çoğu yasaktır. Ahlak polisleri, bu tür faaliyetlerin önüne geçmek için sıkı denetim yaparlar.
Parklar, alışveriş merkezleri ve diğer kamuya açık yerlerde devriye gezerler ve İslami kurallara uyulmasını sağlarlar. Kurallara uymadığınızı tespit ederlerse size işkence edebilirler, hatta sizi öldürebilir ve kazayla öldü diyerek üstünü de örtebilirler. Çünkü onlar ahlakın bekçileri ve size kuralları öğretmeleri gerekiyor.
Yeter Artık! İnsanca Yaşamak Bizim De Hakkımız
Birkaç gün önce İbrahim Reisi’nin ölümünden sonra Mahsa’nın ismi yeniden gündeme geldi. Dolayısıyla daha önce yazmaya başladığım Amin’i yazısının tozlu raflardan çıkma zamanı gelmişti. Esasında Mahsa’nın gündem olması, Reisi’nin politikaları ve yönetimi altında yaşanan olayların ve insan hakları ihlallerinin bir sembolü olarak görülmesiyle ilgiliydi. Mahsa Amini’nin trajik ölümü, İran’da kadın hakları ve bireysel özgürlüklere yönelik baskıların simgesi olmuştu. Reisi’nin ölümünden sonra, İran’da değişim ve reform talepleri artmaya başladı. Halk şu anda uluslararası desteğin artmasını ve baskıcı rejimin değişmesini umutla bekliyor. Toplumsal hafıza böyle bir şey işte. Siz ne kadar unutuldu deseniz de derinlerde bir yerde tekrar ortaya çıkmak için bekler. Başka ne olacaktı ki? Olması gereken bu değil mi?
“Hepimiz Mahsa’yız”
Dünyanın uzay çağına doğru hızla ilerlediği bu zaman diliminde, hala modernleşme kavramı tartışılıyorsa ortada ciddi boyutlarda sorunlar var demektir. Bazı coğrafyalarda cinsel ayrımcılık, kadın olmak, cinsiyet bazında ötekileştirme ve eril zihniyetlerin ataerkil çerçevede şekillenmiş olan yaşam biçimlerinin benimsenmesinin önündeki tıkanıklıklar çözülemiyorsa, bir şeyler doğru yapılmıyor demektir. Mahsa yaşasaydı, belki de umutlarını yeniden yeşertecek ve daha adil bir İran, daha adil bir dünya için mücadele etmeye devam edecekti. Gencecik bir kadının hayatı keyfi bir denetleme ile “ahlaki düzen” diyerek elinden alınıyorsa, bundan tüm dünya ve özellikle biz kadınlar olarak hepimiz sorumluyuz. Ve diyorum ki, “Hepimiz birer Mahsa’yız.”
Handan İDELİ