Analistlere göre Kürt güçlerinin kontrolü altında bulunan alanda herhangi bir Türk hareketi Rusya’dan, Amerika Birleşik Devletleri’nden yahut her ikisinden de tepki çekebilir.
Türkiye’nin yöneticileri Kuzey Suriye’de Kürt güçlerine yönelik yeni bir askeri operasyon yürütme sözü vereli aylar oluyor. Ancak analistler, Ankara’nın Kuzey Suriye’deki ABD ve Rus güçlerinin varlığı sebebiyle bu konunun sözünü etmekten sakındığını; hırslarını azaltacak ve büyük çaplı herhangi bir saldırıyı geciktirecek bir Gordion Düğümü ile karşı karşıya kaldığını söylüyor.
Ankara merkezli bir düşünce kuruluşu olan Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) araştırmacılarından Ömer Özkızılcık, Al Jazeera haber ajansına verdiği demeçte: “Bir operasyon kaçınılmaz fakat bunun zamanlaması bölgedeki askeri yönlerden ziyade diplomasiye bağlı olacak.”
Özkızılcık’a göre bölgedeki herhangi bir Türk hareketi, Ankara’nın Kürt güçlerinden almak istediği bölgelerde askeri varlığı bulunan Rusya’dan, ABD’den yahut her ikisinden de tepki çekebilir.
Çakışan Jeopolitik Çıkarlar
Kuzey Suriye şu anda zaman zaman çakışan askeri varlıkların bir kırkyaması ve bölgede gerçekleştirilen üç Türk harekâtı halihazırda iyi bir koreografiye sahip olan Rus ile Amerikan güçleri, Başar Esad rejimi, IŞİD ve Kürt otonom bölgeleri arasındaki dansı sadece daha da karmaşık hâle getirdi.
Türkiye 2016 yılında Suriye’ye silahlı insansız hava araçları (SİHA) ve topçu atışıyla desteklenen Özgür Suriye Ordusu’ndan binlerce asker ve savaşçıyla girdi ve IŞİD ile Kürt güçlerini sınır kasabası Azez’den doğuda Fırat Nehri kıyısında bulunan Cerablus’a püskürttü.
2018’de Türkiye ve Türkiye destekli Suriyeli savaşçılar bu sefer Batı Azez’deki Kürt mevkilerini hedef alan yeni bir operasyon başlattı ve Afrin’in kontrolünü ele geçirdi.
2019’da Ankara, ABD destekli ve çoğunlukla Kürtlerden oluşan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG), sınır ötesindeki Türk vatandaşlarını yaşadıkları kasabalara roket ve havan ateşi açmak suretiyle tehlikeye sokan yasa dışı Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) bağlı olan Halk Koruma Birlikleri (YPG) ile birlikte çalıştığını iddia ederek Fırat’ın doğusundaki sınır hattının tamamını almak niyetinde olduğunu belirtti.
IŞİD ile mücadeledeki ana müttefiki olan SDG’yi eğitmek ve donatmak için yüz milyonlarca dolar harcayan Washington, başta Kürt savaşçıların sınırdan çekilmesi için bir anlaşmaya aracılık etmeye çalıştı ancak bu çaba boşa çıktı ve Ekim 2019’da Türkiye Tel Abyad kasabasından Resulayn’a sınır boyunca yeni bir şerit açan üçüncü operasyonunu başlattı.
ABD askerleri, bugün hala SDG ile beraber bulunduğu ve sadece çöldeki kazançlı petrol sahalarını değil aynı zamanda çoğalan gözaltı kamplarında on binlerce IŞİD savaşçısını ve ailelerini gözettiği doğuya, Irak sınırına yakın bir bölgeye çekildi.
O zamandan beri Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ankara’nın sınırla ilgili endişelerini hafifletmeyi amaçlayan bir dizi anlaşma yaptılar.
Türkiye, doğuda Rus ve Suriye rejim güçleriyle bir tampon olarak Afrin’in güneybatısındaki isyancıların elindeki son bölge olan İdlib çevresinde bir karakol zinciri inşa etti.
Türk ve Rus güçleri bölgede ortak devriyeler yürütürken Rusya, Suriye sınırında ve özellikle Türkiye sınırındaki Kürt güçleri için oldukça sembolik bir ödül olan, Türk kontrolü altındaki Cerablus ile Tel Abyad arasında sıkışan Kobane’de 30 kilometrelik bir şerit boyunca Kürt savaşçıları silahsızlandırma sözü verdi.
Ancak Ankara, Rusya’nın pazarlıkta kendi tarafını tutmadığını ve Kürt güçlerinin, özellikle YPG’nin, bölgedeki sivillere ve Türk güvenlik güçlerine saldırmaya devam ettiğini söylüyor. Son haftalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan defalarca Türkiye’nin sınırdaki tüm Kürt tehditlerini ortadan kaldırmak için “ne gerekiyorsa yapacağını” söyledi.
Özkızılcık, Suriye’nin kuzeyinde Kürt kontrolünde kalan bölgelerin Türkiye ve Suriyeli isyancılar için önemli bir sorun oluşturduğunu belirtiyor. Ankara, Münbiç ve Tel Rıfat’taki YPG güçlerinin Afrin’e düzenli bombardıman gerçekleştirdiğini ve Kobane’deki güçlerin sınırın ötesindeki Türk köylerine roket ve havan topları fırlattığını söylüyor.
Özkızılcık, Al Jazeera haber ajansında verdiği demeçte, Ankara’nın bu tür saldırılar ve özellikle Türk kontrolündeki bölgelerde sivilleri öldüren bomba yüklü araçlar nedeniyle Kürt güçlerine karşı yeni adımlar atmaya yönlendirildiğini, 2018’den bu yana YPG’ye atfedilen yaklaşık 192 araba bombasının 372 kişinin ölümüne ve 1.287 kişinin yaralanmasına neden olduğunu söylüyor. Afrin gibi şehirlerde hastaneler ve hareketli Pazar yerleri, Türk & isyancı devriyeleri ve kontrol noktaları, Türkiye destekli Suriye Geçici Hükûmeti’nin kontrolü altındaki alanların istikrarlı olmadığı izlenimini yaratmak amacıyla vurulmuştu.
Özkızılcık: “Saldırılar, YPG’nin Suriye Geçici Hükümeti’nin bölgelerini bozma ve orada kaos ve kargaşa yaratma stratejisini benimsediğini gösteriyor. Türkiye uzun süredir PKK ile bağlantıları nedeniyle YPG’nin bir terör örgütü olduğunu savundu fakat bu araba bombaları, YPG’nin eylemleri, kendisinin bir terör örgütü olduğunu ve dolayısıyla bir Türk askeri operasyonu için meşru bir hedef olduğunu kanıtladığını gösteriyor.”
Son haftalarda Türkiye, Ankara’nın Rusya ile bir anlaşmaya varamaması durumunda saldırıya uğrayabilecek olan İdlib’deki varlığını güçlendirmek amacıyla yüzlerce asker, zırh ve ateş gücünü kentin etrafına yığdı.
Önceki operasyonlarda olduğu gibi Türkiye’nin son birkaç yıldır eğitip donattığı Suriyeli muhaliflere güvenmesi bekleniyor. En az 20.000 savaşçı Suriye Milli Ordusu adı verilen birlik altında birleşik bir komuta yapısını takip ediyor.
Grubun sözcülerinden Mustafa Sejari, Al Jazeera’ya: “Suriye Milli Ordusu operasyona hazır ve durum gerektirirse bütün askeri kudretiyle katılacak.”
Sejari’nin dediklerine göre grup, Türkiye tarafından gelecek bir yeşil ışığı bekliyor ve bölgedeki Kürt güçlerine yönelik herhangi bir cepheye konuşlanmaya hazır.
“İsviçre Peynirinin Siyasi Eş Değeri”
Türkiye uzun zamandır PKK ile bağları bulunan Kürt güçlerine 911 kilometrelik Suriye sınırı boyunca tolere etmeyeceğini belirtti. Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü Türk araştırma programı direktörü Soner Çağatay’a göre bu, uzun vadede, Kürt kontrolü altındaki bölgeleri bölerek ileride Esad rejimiyle aranacak olan olası bir uzlaşmada pazarlığı kolaylaştırmak demek.
“Bu operasyonun asıl sebebi Rojava veya SDG kontrolündeki bölgelere yönelik Türk politikası.”
“Hedef, bu bölgeyi İsviçre peynirinin siyasi eş değerine dönüştürmek, sınırdaş ve sürdürülebilir olmaması için onu parçalara ayırmak, böylece Suriye çatışmasında küresel bir çözüm sağlandığında Esad rejiminin kendi otoritesi altında burayı sindirebilmesi.”
Ne var ki Özkızılcık’a göre hem Moskova hem de Washington, Kürt güçlerinden toprak almaya dair Türk isteğine engel teşkil ediyor.
Afrin’e yönelik saldırıların gerçekleştirildiği Kürt kontrolündeki iki cep olan Tel Rıfat ve Münbiç, Türkiye için oradaki Rus güçleriyle müzakere etmek anlamına gelir. Başka bir hedef olan Kobani veya şehrin hemen güneyinde yer alan ve Türk kontrolündeki Cerablus ve Tel Abyad bölgelerini birbirine bağlayacak bir bölge de Rusya’dan izin alınmasını gerektirir.
Son olarak, Türkiye Resulayn’ın doğusuna doğru kontrolünü genişletmeyi düşünebilir. Bu senaryoda, ya Rusya’nın bir hava üssü kullandığı ve ABD askerlerinin devriye gezdiği Kamışlı’da durur ya da 900 Amerikan askerinin SDG’ye zengin petrol sahalarını ve gözaltı kamplarındaki IŞİD savaşçıları ile ailelerini gözetmesine yardım ettiği Irak sınırına dek doğuya gider.
ABD’nin eski Türkiye ve Irak büyükelçisi ve Trump yönetiminin Suriye angajmanındaki danışmanı James Jeffrey, Ankara’nın geçmişten farklı olarak Washington’un bölgedeki müttefiki SDG’yi tehlikeye atacak herhangi bir yanlış adımı görmezden gelmesini beklememesi gerektiğini söylüyor.
Türkiye’nin Tel Abyad ile Resulayn arasındaki SDG bölgelerini alan 2019 operasyonu Washington’da düşmanlıkla karşılanırken, Amerikalı milletvekilleri Erdoğan’ın cezalandırılmasını istemişti.
Dönemin ABD Başkanı Donald Trump, bölgeden askerlerini çekerek ve Türkiye’nin içeri girmesine izin vererek, bu hamleyi eleştirenlere göreyse böylece bölgedeki Kürt müttefiklere yönelik bir etnik temizliğe kapıyı aralayarak ve ayrıca IŞİD’e karşı sürdürülen savaşı da tehlikeye atarak Washington’daki birçok kişiyi şok etmişti. Trump daha sonra kararını tersine çevirerek birlikleri Kamışlı’nın doğusuna yeniden konuşlandırmış ve Türkiye ile ateşkes karşılığında Kürt güçlerini silahsızlandırmak için bir anlaşma yapılana kadar Türkiye’ye yaptırımlar uygulamıştı. O zamandan beri her yıl Biden yönetimi Kongre’ye SDG’yi desteklemeye devam ettiğini ve eğer Kürt müttefikine saldırırsa Türkiye’ye karşı harekete geçeceğini söyledi.
Jeffrey’nin aktardıklarına göre Biden yönetiminin, Trump’a kıyasla SDG’ye yönelik bir saldırıyı da içeren bir operasyona göz yumma ihtimali çok daha az. Jeffrey: “Kuzeydoğudaki SDG’ye Ekim 2019 saldırısı gibi herhangi bir şey, her şeyden önce ABD ile Türkiye arasında 17 Ekim’deki ateşkes anlaşmasının açık bir ihlali olacaktır. Biden yönetiminin, [Türkiye’ye] acil ve ezici yaptırımlar uygulayan Trump yönetiminden daha az agresif davrandığını hayal edemiyorum. İki yıl öncesine göre daha da kötü bir aşamada olan Türkiye ekonomisinin kırılganlığı göz önüne alındığında, bunun oldukça büyük bir etkisi olacaktır.”
Yaptırımların ötesinde, ABD’yi kızdırmak, Ankara’nın bölgede askeri baskıyı sürdürmek için umutsuzca ihtiyaç duyduğu F-16 jetleri satın alma ve donanımları yükseltme çabasını da tehlikeye atacaktır. Amerikan yasa koyucuları Biden yönetimine defalarca yazarak Türkiye’ye Rus S-400 füze savunma sistemini satın alması sebebiyle F-16 satışlarının engellenmesini istediler.
Çağatay: “Eğer bir saldırı olursa, o zaman Kongre’nin bile F-16 satışlarını onaylama olasılığının kapıları neredeyse tamamen kapanacaktır.”
Jeffrey, Tel Rıfat’a yönelik bir saldırının büyük olasılıkla Amerikan öfkesini çekmeyeceğini, çünkü Washington’un, müttefiki SDG’den ayrı bir öz olduğunda ısrar ettiği YPG’nin hâkim olduğunu söylüyor. Kobane şehrinin dahi muhtemelen Türkiye’nin kaçınacağı bir kentsel savaşın fitilini ateşleyecek olduğunu, dolayısıyla Rusya ile bunun etrafından dolaşacak ve Türk kontrolündeki Cerablus ile Tel Abyad’ı birbirine bağlayacak bir anlaşmanın bir ihtimal olduğunu ekliyor. Jeffrey’e göre Rusya’nın bunun karşılığında bir istekte bulunması, büyük olasılıkla İdlib’in güneydoğusunda kalan M4 karayolunu saran bölgelerin kontrolünü istemesi muhtemel. Eski büyükelçiye göre Rusya ile yapılacak ve Türkiye’ye daha fazla toprak bırakacak herhangi bir anlaşma, onlarla geçmişte gerçekleştirilen müzakereler bir gösterge ise, çetin bir muharebe olacaktır:
“Ruslarla yaptığım görüşmelerde – ayrıntılara girmeyeceğim – ama bana güvenebilirsiniz, çok, çok otoriterler ve Türkiye’nin Suriye topraklarına daha fazla müdahale etmesini istemediklerini belirttiler ve Esad’ın da şiddetle karşı olduğunu biliyorum.”
Kaynak: Al Jazeera, Umar Farooq
İngilizce aslından çeviren: Gökalp PAYANDA